top of page

Tuzlu Kahve'nin Sırrı

Kıza bir partide rastlamıştı. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki. Partinin sonunda kızı kahve içmeye dâvet etti.  Kız, parti boyu dikkatini çekmeyen çocuğun dâvetine şaşırmıştı, ama bir kibarlık gösterisi yaparak kabûl etti. Hemen köşedeki, şirin bir kafeye gittiler, garsondan kahve istediler. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hâli kızın da huzurunu kaçırıyordu.  
Kız, “Ben artık gideyim” demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı ve heyecan dolu sesiyle “Bana biraz tuz getirir misiniz ?  kahveme koymak için” dedi.
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktılar.  Kahveye tuz?!  Delikanlı titreyen eliyle tuzu kaşıkladı ve kahvesine döküp içmeye başladı.  
Kız, merakla, “Garip bir ağız tadınız var” diyebildi.  Delikanlı kısık bir sesle yanıtladı.  
“Çocukken bir deniz kenarında yaşardık.  Hep deniz kenarında ve denizde oynardım.  Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi.  Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı çok sevdim.  Kahveme tuz koymam bundan.  Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. Annemle babam hâlâ o deniz kenarında oturuyorlar.
Onları ve evimi öyle özlüyorum ki”.
Bunları söylerken delikanlının gözleri nemlenmişti.  Kız, dinlediklerinden çok duygulanmıştı.  İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı.  Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri.  Kız da konuşmaya başladı.  Onun da evi uzaklardaydı.  O da ailesini anlattı.  Çok şirin bir sohbet olmuştu.  Tatlı ve sıcak. Bu sohbet, öykülerinin hârikûlâde güzel başlangıcı olmuştu. Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi ve uzun yıllar çok mutlu yaşadılar. 
 
 
 
 
Prenses ne zaman kahve yapsa prensine, içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu.  Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü. 
 
40 yıl sonra, adam hayata vedâ etti. “Ölümümden sonra aç” diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına.  Şöyle diyordu satırlarında: 
“Sevgilim, bir tânem.  Lütfen beni affet.  Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet.  Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim!  Tuzlu kahvede.  İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?  Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken ‘tuz’ çıktı ağzımdan.  Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, bir yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti.  Sana gerçeği anlatmayı defâlarca düşündüm.  Ama, yapamadım, her defâsında korktum, vazgeçtim.  
 
Şimdi ölüyorum, artık, korkmam için hiç bir sebep yok.  İşte gerçek:  Ben bu rezil tuzlu kahveyi sevmem.  Ama, seni tanıdığım andan itibâren bu rezil kahveyi içtim.  Hem de zerre pişmanlık duymadan.
Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğuydu ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.  Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, bir hayat boyu, yine tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da”.
 
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslatmıştı. 
Birgün lâfı açıldığında, biri kadına, “tuzlu kahve nasıl bir şey” diye soracak oldu.
Kadının gözleri doldu ve anlam dolu bir tebessümle mırıldandı, 
“Hem de çok tatlı” 

 

 

2014 Sahip Akosman "Hayat Agacindan Dokulenler"

bottom of page