top of page
Hayat
Ağacından
Dökülenler

Meze

Meze sözcüğü etimolojik olarak incelendiğinde, kökenlerinin İranlıların kullandığı ‘‘Maza’’ kelimesine dayandığı görülür. Maza, lezzet anlamına gelmektedir.
Mezeler; porsiyon olarak küçüçük miktarlarda sunulan, lezzetleri ve görünümleriyle sofralarımızdaki yeri büyük ve vaz geçilmez yiyeceklerdir. Bizim mezelerimiz gibi bazı ülkelerin de benzer yiyecekleri mevcuttur. Bizde ve Ortadoğu’da “Meze”, İtalya’da “Antipasta”, Fransa’da (Hors d’ouvre) “Ordövr”, İspanya’da “Tapas”, Magrip ülkelerinde ise “Mukabalat” diye anılır.
Mezenin Tarihçesi
İlk mezenin kimler tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir fakat zeytinyağını ilk bulanlar Giritlilerdir. Soğuk mezeler de genellikle zeytinyağı ile yapıldığından ilk mezenin de Giritliler tarafından yapıldığı tahmin ediliyor. Zeytin ağacına ilişkin mevcut en eski veri Ege Deniz’indeki Santorini Adası’nda yapılan arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkarılan 39.000 yıllık zeytin yaprağı fosilleridir.
Tarih, zeytinyağı üretimine ilişkin en belirgin izlerin Akdeniz’in tam ortasındaki Girit Medeniyeti’ne, M.Ö 4.500 yıllarına dek uzandığını göstermektedir. Zeytinyağı kültürünün Akdeniz’deki diğer kavimlere yayılmasında en önemli rolü Giritliler oynamıştır. Zeytinyağının bulunuşu ile yemek kültüründe de değişiklikler olmuştur. Zeytinyağının aromasıyla yemekler daha lezzetli ve daha dayanıklı hale gelmiştir. Osmanlı Saray mutfağında da zeytinyağlı yemekler mevcuttu, fakat İslam dinine göre içki haram olduğu için meze bir yemek kültürü olarak fazla gelişememiştir. Fakat İstanbul çevresinde yaşayan Gayrimüslimler tarafından meze bir kültür olarak benimsenmiş ve geliştirilmiştir. Özellikle İstanbul’un Yenikapı, Karaköy, Galata, Kumkapı, Balat, Şişli, Kurtuluş, Adalar, Üsküdar ve Kadıköy çevresinde yaşayan Gayrimüslimlerin açtıkları meyhaneler ve şarküteriler meze kültürünün yaygınlaşmasına ve çeşitliliğin artmasına önemli katkı yapmıştır.
Meze Kültürü
Meze denilince akla ilk gelen, alkollü ve özellikle rakı ile tüketilen yiyeceklerdir; fakat meze kültürünün gelişmesi ile birlikte meze sadece içkinin yanında atıştırmalık bir yiyecek olarak değil, bir yemek kültürü olarak Türkiye mutfağında kendisine yer bulmuştur.
Türkiye mutfağı kültüründe, masayı mezelerle donatmak, o sofranın zenginliğini de gösteren bir kavramdır.
Görsel olarak farklı renkli görüntüleriyle sofranın albenisini artıran mezeler, aslında farklı bir işlev de sağlıyor.
Yemek yemeği karın doyurmak kavramından uzaklaştırıyor, keyifli bir olaya çeviriyor.
Bu keyfi sağlayan sadece mezelerin görüntüsü, kokusu ve tadı değil hiç kuşkusuz. Mezelerin sofrada yarattığı güzelliğin, sohbetle süslenmesi de önemli.
Soğutulmadan yenmek istenen ana yemeğe verilen telaş, mezelerde bir yavaşlığa, dinlenmeye ve sohbetle ayrı bir keyfe dönüşüyor. Ağır hiç bir yiyecek meze sınıfına dahil edilmez. Mezeler asla karın doyuracak boyutlarda sunulmamalıdır. Mezeler mevsimlere göre taze bulunan sebzelerden hazırlanmalıdır. Yazın patlıcanı, biberi, ilkbaharın enginarı, güzün mantarı, kışın lahanası; kısacası her mevsimin kendine has taze meyve ve sebzeleriyle hazırlanmış mezeleri vardır.
Bu kadar geniş bir alanda değerlendirilen mezeler arasında şüphesiz ilk akla gelenler beyaz peynir, kavun, yoğurt ve çiğ sebzelerdir. Ardından ise her çeşit salata, sardalya, tuzlu balık türleri, ciğer kebabı, tavası, yahnisi, havyar, beyin, muska böreği, midyenin her çeşidi, kuzu söğüşü, patlıcan, biber, yaprak, lahana, domates dolmaları, her türlü köfte, zeytin, zeytinyağlılar, şarküteri ürünleri, çerkez tavuğu ve yumurta yerlerini alır.
Tabii Türkiye mutfağının, yörelere göre pek çok değişik lezzet barındırdığını düşünürsek, listeyi uzatmak ta mümkün. Ayrıca meyveleri, gerçek meze olarak kabul edenlerin sayısı da az değildir.
bottom of page